img-257-aciklama

EHP Çözüm Planı

Gözlerde şimşek çaktıracak, her konuda hazır ve nâzır olan bir çözüm planımız var. 

Bu planın çok yönlü mücadelesi hiçbir halk kesimini yalnız ve yaralı bırakmıyor. 

Aynı hedefi gözüne kestirmiş, doğru bir çözüm listemiz varsa artık güçlüyüz demektir.

İktidarın kasvetinin karşısına çözüm önerilerinin neşesini koyuyoruz.

Hayal edebiliriz, akıl edebiliriz, çaba gösterebiliriz ve başarabiliriz.

Çok yönlü mücadelenin bayrağını açıyoruz.

Bize kulak veriniz.



1. DÜŞÜK ASGARİ ÜCRET VE EMEKLİ AYLIKLARINA KARŞI

ADALETLİ PAYLAŞIM İÇİN
MİLLİ GELİRE GÖRE ÜCRET


Emekçiler ve emekliler açlığa mahkûm ediliyor, yoksulluğa mahkûm ediliyor ve sefalete mahkûm ediliyor. Açlık sınırına göre ücretler düşük, geçmiş zamanlara göre ücretler düşük, komşu ülkelere göre ücretler düşük. Ücretlerin açlık sınırının altında olması kronik bir sorun. Artık karın tokluğuna çalışmak bile mümkün değil. Ölümden öte köy yok ama açlıktan öte köy var. Halk tek bir kirayı ödedikten sonra sofrasına ekmek koyamıyor, çocuğuna harçlık veremiyor. Biz, tek bir kirayı ödemek için çalışılan bu sistemi kabul etmiyoruz.

 

Karlarını katlayanlar, rantlarını katlayanlar, faizlerini katlayanlar; ekonomik krizin yükünü işçi sınıfına yıkmaya çalışıyor.

 

Ekmek aslanın ağzında. İşçi sınıfının, serveti olmayanların gelir elde etmesinin tek ama tek yolu çalışmak ve bir ücret almaktır. O nedenle açlık ve yoksulluğu bitirmek üzere, emekçilere ve emeklilere derhal zam yapılmalı diyoruz. Soyut konuşmaya gerek yok. Halk kendi asgari ücretini Milli Gelir, enflasyon ve geçim şartlarına göre hesaplamak ve şart koşmak yetkisine sahiptir. Çünkü söz, yetki, karar ondadır.

 

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda, kişi başına düşen Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) hedefini 720 bin TL olarak açıkladı. Bu iyileşmeden yararlanmak şartıyla, alım gücünün ve paranın değerinin düşmesine bağlı olarak, asgari ücretin 58.500 TL olması gerektiğini ilan ediyoruz. Bir kişinin kendisi ve ailesi için gerekli adaletli ücret başlangıç olarak budur.

 

Rica etmiyoruz, müdahale ediyoruz. O sizin takdirinizdir, gönlünüzden ne koparsa demiyoruz. Lütuf ya da ayrıcalık istemiyoruz. Biz bu rakamı hükümete ve sermaye sınıfına şart koşuyoruz.

 

Aksi takdirde, işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanacağı hesaba katılmalıdır.

2. İŞSİZLİĞE VE UZUN ÇALIŞMA SÜRELERİNE KARŞI

4 VARDİYALI 6 SAATLİK ÇALIŞMAYLA
HERKESE İŞ

İnsanlar işsiz olduğu için bu ülkenin üretilen milli gelirinden payını alamıyor. Bu durum, açlık yoksulluk koşullarını ve gelir dağılımı bozukluğunu körüklüyor.

 

Endüstri 4.0 oldu deniyor, yüksek teknolojiye geçiliyor, verimlilik muazzam artıyor ama bu ilerleme işçi sınıfına asla yansımıyor. Emekçilere, enflasyondan, işsizlikten, yoksulluktan, vergiden mutlaka pay düşüyor ama verimliliğin artışından bir pay düşmüyor. Eğer endüstriyel verimlilik on yıllar içerisinde katlanarak arttıysa bundan işçi sınıfı da yararlanmalı ve iş süreleri kısaltılmalıdır.

 

Okulda çocuklarımıza bir öğün yemek yok. Başımızı sokacak bir sıcak evimiz yok. Hastalarımız randevu peşinde koşuyor. Bu koşullarda ihtiyaçlar çok ve buna bağlı olarak yapılacak işlerimiz de çok demektir. Yapılacak bunca iş varken ve işleri yapmak için sayısız insana ihtiyacımız varken, işsizlik kabul edilemez.

 

TÜİK’in açıkladığı geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 30'a yaklaşıyor. Yani bu ülkedeki her üç kişiden biri işsiz. Türkiye’nin geniş tanımlı işsiz sayısı Norveç, Danimarka, Finlandiya gibi ülkelerin toplam nüfusundan daha fazla. Kadınlar “ev işleriyle meşgul” denilerek işgücüne dahil edilmediği için, işsiz sayılma aşamasına gelemiyorlar. Gençlerin işsizliği çok yüksek olduğu için, gençler geleceğini yurt dışında aramanın derdine düşüyor.

 

İşsizlik bu kadar yaygınken, bu dikkate alınmadan, mevcut işçiler çok uzun süre çalıştırılıyor.

 

Emekçiler günde 8 saat çalışmak bir yana, 10-12 saat çalışmaktan başını kaldıramıyor, gün yüzü görmüyor. Bu meselenin çözümü, 4 vardiya halinde, günde 6 saat çalışmaktır. Bütçe kaynakları, altyapının yenilenmesi ve ihtiyaçların kamu hizmeti olarak sağlaması yönünde yatırıma dönüştürülebilir. Bunu yaparsak iş alanları açılır, işler paylaşılır ve herkese iş sağlanabilir. Hepimiz çalışıp, hepimiz üretebiliriz.


3. BESLENME, BARINMA VE SAĞLIK ALANLARINDAKİ YETERSİZLİĞE KARŞI
KAMU ÜRETİMİYLE
TOPLUMSAL REFAH

Paran varsa var, paran yoksa su bile yok düzenini kabul etmiyoruz. Halkın aç açık kaldığı, temel ihtiyaçlarını karşılamaktan yoksun olduğu bu düzeni kabul etmiyoruz.

 

Doyurmamız gereken çocuklarımız, tedavi etmemiz gereken hastalarımız ve inşa etmemiz gereken şehirlerimiz var. Biz, halkın beslenme, barınma, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçları bir kamu hizmeti olarak karşılanacak diyoruz. İhtiyaçlar; yeterli, sürekli, ücretsiz ya da çok ucuza karşılanacak. Bunun gerçekleştirilebilmesi için devleti, kamu kaynaklarını, belediye imkanlarını seferber edeceğiz.

 

Halk Ekmek, Halk Lokantası, Halk Market ve Et ve Balık Kurumu, devletin hastanesi, okulu, öğrenci yurdu, kreşi gibi kurum ve kuruluşlarla, kamu hizmetini ülkenin her yanına ulaştıracağız.

 

Halkımızın, başında bir çatı bulunacak, karnı tok sırtı pek olacak.

4. EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTSİZLİĞİNE KARŞI

GELECEĞİ KAZANMAK İÇİN
PARASIZ EĞİTİM VE DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE

KYK kredi/bursu aylık, güncel rakamla 3.000 lira, dişin kovuğuna bile gitmiyor. Diplomalar geri alınıyor, demokrasi yok, hukuk yok, iş yok. Devlet üniversiteleri sermayeye peşkeş çekiliyor, kampüsler özel işletmelere, restoran zincirlerine tahsis ediliyor, kantinler Kamuda Tasarruf Paketi kapsamında kapatılıyor. Çalışmadan okumak zor. Hem çalışıp hem okumak daha zor. Bu koşullar altında gelecek nesiller geleceksizliğe mahkûm ediliyor. 

 

Bütün bunlara rağmen gençlik, her gün karanlığa sürüklenen geleceği için perdeyi araladı. Tarih sahnesine çıktı ve rejimi tartışmaya açtı. İfade ve protesto özgürlüğünü kampüslerde olduğu gibi meydanlarda da savundu. Akademik boykot komitelerini örgütledi. 

 

Buna bağlı olarak bizler diyoruz ki; fırsat eşitliği için eğitim parasız olmalı. Burslar her öğrencinin temel yaşam gereksinimlerini karşılamalı ve koşulsuz verilmeli. Kampüslerin AVM'leştirilmesi, üniversitelerin özelleştirilmesi sürecine son verilmeli. Öğrenciye koşulsuz olarak yurt sağlamalı, öğrencinin barınma krizi çözülmelidir.

 

Geleceği kazanmak için, bugünden başlıyoruz. 

Üniversitelerde söz, yetki, karar hakkı akademisyenlerin, çalışanların ve öğrencilerin olmalıdır.

 

Hem parasız eğitim hem de özerk ve demokratik üniversite için sonuna kadar mücadele edeceğiz.

5. FAŞİZM TEHLİKESİNE KARŞI

TEK ADAM REJİMİNE SON VEREN
ÖRGÜTLÜ DEMOKRASİ

Tek adam rejimi bize her gün övündüğü teklikleri sayıyor. 

Hukuku, anayasayı, yasayı, grevi ve sendikal hakları tanımıyorlar. Anayasaya dayalı olarak kurulmuş partiler kapatılmaya çalışılıyor. Seçilmiş milletvekilleri meclise gelip görevini yapamıyor. Seçilmiş belediye başkanları kayyım uygulamasıyla karşılaşıyor. Siyasi mücadele içinde olanlar, bir mesaj paylaştığı için 40 sene ceza alıyor. Gazeteciler, röportaj verenler hapis yatıyor. Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesi görmezden geliniyor. Meclisin varlığı Kanun Hükmünde Kararnameler’le anlamsız hale getirilmeye çalışılıyor.

 

Cumhurbaşkanlığı seçiminde kazanmaya en yakın aday olan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal ediliyor ve kendisi cezaevine konuluyor. Seçme ve seçilme hakkı ayaklar altına alınıyor. Bu süreci durdurmak üzere, kararlı bir mücadeleyle barikatları aşarak meydanları dolduran gençler şiddete uğruyor ve tutuklanıyor.

Bu manzarada, faşizm tehlikesine karşı, gücünü halk örgütlerinden alan, güçlü bir parlamentoyu ve örgütlü demokrasiyi savunuyoruz. Faşizm tehlikesini birleşik demokrasi güçleriyle aşacağız. Bizler; halkın söz, yetki, karar hakkını kullanabildiği tam ve doğrudan demokrasi için geri çekilmeden mücadele edeceğiz. Sözler suya yazılmayacak, karar haline dönüşecek, siyasi organlar aracılığıyla halk yetkisini kullanacak ve iktidarını ortaya koyacak.

6. KÜRT HALKINI YOK SAYAN ANLAYIŞA KARŞI

DEMOKRATİK ÇÖZÜMLE
EŞİTLİĞİ SAĞLAYAN BARIŞ

Kürt halkı her yönden baskı görüyor, kayyım siyaseti gündemden düşmüyor ve bunları dile getirmeye kalkıştığında büyük bir duvarla karşılaşıyor.

 

Coğrafyamızda her konuda teklik dayatıldığı gibi kimlikler konusunda da tekçilik dayatılıyor. Kürt meselesininin temeli de budur. Rejim, "tek ben varım, diğer kimlikleri tanımıyorum" demek istiyor. Toplumsal anlamda bir bencillik yapılıyor. Oysa ki bizim ülkemizde farklı kimlikler ve kültürler var. Eğer kardeşlikten bahsediliyorsa, farklı kardeşler yani farklı halklar var demektir.

 

Hem uzun tarihimizde karşılaştığımız, hem de bütün dünyada görülebilen bir sorunla muhatabız. Çok uluslu bir imparatorluk sonrası kurulan bir cumhuriyet olarak bu durumun yaşanması bir ihtimaldi ve yaşıyor hale geldik. Tanzimat’tan beri bu konu üzerinde durmak zorunda kalıyoruz. Bu nitelikteki kimlik hakları sorununu İngiltere, İspanya, Meksika, Sri Lanka gibi pek çok ülkede görebiliyoruz.

Sorunların çözümü barış, diyalog ve müzakere yöntemleriyle gerçekleştirilebilir. Biz, toplumun kanayan yarası olan Kürt meselesini eşitlik ve kardeşlik temelinde, ana dilinde eğitimi sağlayarak, siyasal ve demokratik yolla çözeceğiz.

7. İNANÇ DEĞERLERİ ÜZERİNDEN RIZA ÜRETİLMESİNE KARŞI

EVRENSEL İLKELERİ KORUYAN
LAİKLİK

Toplumsal hakimiyetin kaynağı bütün halktır ve kamu idaresi, meşruiyetini inanç argümanlarından değil eşitlik, özgürlük ve hukuk ilkesinden yola çıkarak üretir. Çoğulcu bir cumhuriyette bu hakimiyet ortaya çıkarken, çoğunluktaki bir inanç grubu esas alınamaz. Aynı zamanda bir inanç yorumundan yola çıkılarak devlet işleyişi, hukuk ve kamusal alanın yönetimi belirlenemez.

 

Neo-liberalizmle birlikte toplumsal refah bir kenara atılarak, inanç sistemlerinde yeri olan “hayırseverlik ruhu” öne çıkarıldı. Sadaka ya da hayırseverlik kültürü, emekçilerin sosyal haklarını önemsiz hale getiriyor. Bizler, inanç değerleri üzerinden rıza üretilmesi yerine “hayırseverlik değil sosyal hak” diyen emekçi sınıfların mücadelesini yükselteceğiz.

 

Belli bir inanç grubuna yaslanan politik eğilim, topluma mülakatı dayatarak işe yerleştirme sonuçlarını belirliyor. Adalet heykeli gözleri kapalı bir biçimde adalet dağıtmaya çalışıyorken, mülakat heyetleri kendi inanç gruplarının çıkarlarını savunmak üzere gözlerini kocaman açıyor.

Kamu olanaklarının dağıtılması, inanç aidiyetleri baz alınarak gerçekleştirilemez. Aksi takdirde yurttaş olmanın; eşitlik sağlayan, hakları koruyan, kader birliği yaratan ve bütünleştirici niteliği ortadan kalkar. Bizler, kaynakların, kamu olanaklarının dağıtılmasında hak ve fırsat eşitliğini tam olarak sağlayacağız. Alevi halkının eşit yurttaşlık hedefini gecikmeksizin hayata geçireceğiz.

 

Herkes, inanıp inanmıyor oluşunu devletin belirleyiciliğinin ötesinde yaşar. Bununla beraber inanç aidiyetleri; kamusal alanda demokrasinin sağladığı hak ve özgürlükleri dikkate almaları yönünden denetlenebilir olmalıdır. Din alanındaki eğitimin, dünya çapında kabul gören pedagojik ilkelere bağlı olarak gerçekleştirilmesi düzeyine ulaşacağız. Kamu yönetiminin aktif gözetimi; yaşı küçük kız çocuklarının evlendirilmesini engelleyecek, çocukların varlığını, sağlığını ve güvenliğini koruyacak.

 

Bizler, uzun vadeli bir yaklaşımla; insanlığın dünyevileşmesi, hak ve özgürlüklere kavuşması yönünde, gereken maddi koşulları yaratmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. 

 

Bugünün acil sorunlarını çözmek üzere; emeğin koşulları, toplumsal hayat, siyaset, eğitim, kültür ve sanat alanında güçlü bir mücadele vereceğiz

8. KADIN CİNAYETLERİNE VE AYRIMCILIĞA KARŞI

KADINLARIN KURTULUŞU İÇİN
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ

Kadınları şiddetten koruyacak İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekiliyor, 6284 sayılı yasa etkin olarak uygulanmıyor. Bunun sonucunda kadın cinayetleri artıyor. Sadece 2024 yılında 394 kadın cinayeti, 259 şüpheli kadin ölümü gerçekleşti. Bu, 2010 yılından bu yana bilinen en yüksek veri. 

 

Kadınları yaşatmak için 6284’ü uygulatacağız. Nafaka ve soyadı hakkı gibi haklarımız elimizden alınmak isteniyor, Medeni Kanun'a saldırılıyor. Diğer yandan LGBTIQ+’lar cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri sebebiyle ayrımcılığa uğruyor. Siyasi iktidar; aile odaklı politikalar ve nüfus politikalarıyla kadınları yalnızca aile üzerinden tanımlıyor, gökkuşağı bayrağı taşıyanları açıkça hedef haline getiriyor. 

 

Tüm renklerimizle eşitçe yaşamak için mücadele edeceğiz. Herkesin tercih ettiği gibi yaşayacağı laikliği savunacağız. En temel haklarımıza göz dikenlere rağmen toplumsal cinsiyet eşitliğini kazanacağız.

O HALDE NE YAPMALI?

 

Bu ülke, açlığı ve yoksulluğu, gelir dağılımı bozukluğunu, hayat pahalılığını ve işsizliği yaşıyorsa. Ücretler, emeklinin aylığı ve tarladaki ürünlerin değeri düşükse. Zaten ezelden beri kendisine ait olan devlet hastanesini, devlet okulunu, deniz kıyılarını kaybediyorsa. Sadece Ankara değil, bütün ülke parsel parsel satılıyorsa. Adaletsizlik, hukuksuzluk ve kanunsuzluk almış yürümüşse.

Memleketin sorunları arşa yükselmişse, bunun bedeli hükümeti terk etmektir.

 

Halktan yetki istendi, halk yetkiyi verdi ama her şey berbat edildi. Yetki hükümetteydi, lafı eveleyip gevelemeye gerek yok. Yetki alındı ama sorumluluklar yerine getirilmedi. Yetki alındıysa, yetki kullanıldı ama başarısız olunduysa; bunun bedeli hükümet makamını terk etmektir.

 

Eğer halk üretiyorsa, ürettiğinden yararlanan da halk olacak.

Eğer halk üretiyorsa, ürettiğini paylaşan da halk olacak.

Eğer üreten halksa, yöneten de doğrudan da o olacak.

 

Tek adam rejimi tekledi. Sorun yaratanları göndereceğiz.

İşçinin, emekçinin, köylünün ve hak mücadelesi veren halkların hükümetini kuracağız.

Bu daha başlangıç, iktidar değişikliği için büyük bir yolculuk başlıyor.

Yarını bugünden kurmak için kolları sıvıyoruz.

Sade yurttaşlarımız bir tarih yazacak.

 

Umudu kuşandık, haydi sen de gel.

wp_ehp