14
Ara
Adı bile utanç veren “asgari ücretin” belirleneceği günlerdeyiz. Bir masa kurmuşlar sözde pazarlık yapıyorlar.
Masaları hiçbir açıdan işçi emekçileri temsil etmiyor. Bu masada oturan iktidar, patron ve sendika ağaları anlaşmış, ağızlarından çıkan rakamlar TÜİK’in açlık seviyesini bile aşamıyor. Her ay yeni rekorlar kıran enflasyona rağmen bu rakamları konuşmaktan hiç çekinmiyorlar. Siyasi iktidar ise masada konuşulanın bir fazlasını vererek seçimlerde prim yapmaya hazırlanıyor. Grevleri yasaklayanların, masadakilerin üç kuruş fazlasıyla atacakları havaları kursaklarında kalacak. TÜİK bile açlık sınırını 8 bin lira, yoksulluk sınırını 25 bin lira açıklamışken, bunun altında rakam konuşanlar işçi sınıfına reva gördükleri açlığın hesabını elbet verecekler.
İşçi emekçilerin en az yarısı asgari ücrete tabi çalışıyor. Geriye kalan ücretler de bu oranlara göre belirleniyor. Yani bu ülkenin en az yarısına açlık sınırının altında yaşamak dayatılıyor. Yapılan zamlar dünyada görülmemiş bir enflasyonla birkaç hafta içerisinde eriyip gidiyor. Ücretler enflasyonun artış hızına yetişemiyor. Ücretlere yapılan zamların enflasyonu artıran baş etken olduğu, burjuva propagandasından başka birşey değildir. Serbest piyasa savunucuları eğer enflasyonla mücadele etmek istiyorlarsa, enflasyonu etkileyen diğer koşulları neden hedef almıyorlar da ücret artışlarını sorun görüyorlar? İşçi sınıfı yaşamı için gereken ücreti kimsenin sırtından kazanmıyor. Kendi alın terini dökerek, emek vererek, zamanından vererek kazanıyor. Dönüp dolaşıp enflasyon karşısında ücretlerin yükseltilmemesini savunmak liberal dayatmadan başka birşey değildir. İşçi emekçinin ücretlerini enflasyon karşısında eritmemenin yolu, ücretlere her ay enflasyon oranında zam yapılmasıdır.
Biz açlık sınırına yakın maaşı, 8 saat çalışıp + 4 saat fazla mesai yaparak hak ettiğimizi düşünmüyoruz. O fazla mesailerin ödenmesi için bile her işyerinde kavga veriyoruz. Ekonominin çarkları ne siyasi iktidarın ne de düzen muhalefetinin ekonomi programlarında anlattıkları yalanlar gibi tikir tak dönmüyor. İşçi emekçilerin çok çalışması az kazanması üzerine kurulu ekonomik gidişatı tanımıyoruz. Ürettiğimiz artı değer yoksulluk sınırında yaşamamıza bile yetmiyorsa bu ekonomi bizden yana değil demektir. Gerçekçilik diye anlatılanların hepsi bir avuç zenginin veya zengin yaşamak isteyenin rüyalarından başka birşey değilse o gerçekliği de tanımıyoruz. İşçi sınıfının sefaleti üzerine geniş bir orta sınıf yaşam tarzı vaad edip bu düzeni sürdürmeye çalışanlara tek vaadimiz üretenlerin yönettiği adil bir ekonomik siyasal düzen olacak.
Halkımız aç ama AKP ve diğerlerinin aynı kalemden yalanlarına karnı tok. “Fakir fukarayı beslemek bereket getirir” diyen o yüzsüz iktidar sözcülerine, kimin kimi beslediğini elbet gösterecek. O zaman gözlerindeki ışıltıyı hep birlikte göreceğiz. Mont alamadığı için ağlayan kardeşimizin, maaşı kirasına yetmeyen emekli abimizin, evinde soğukta ve karanlıkta oturan halkımızın günü gelecek. “İşçi emekçilerin hakkı olan yoksulluk sınırının altını kabul etmemektir. İşçi emekçilerin görevi, sermaye iktidarının ve onlar gibi patronların sözcülüğünü yapanların devranına son vermektir. Sermaye iktidarını, patronlarını göndereceğiz İşçi emekçi iktidarıyla işçi emekçilere açlığı reva gören asgari ücret düzenine son vereceğiz.