10
Nis
Trump’ın Netanyahu ile yaptığı son görüşmede sarf ettiği “Erdoğan beni sever, ben de onu severim” sözleri, Türkiye sağının Amerikancılığa bir kez daha tam teslimiyetini gözler önüne seriyor.
Trump’ın Netanyahu ile yaptığı son görüşmede sarf ettiği “Erdoğan beni sever, ben de onu severim” sözleri, Türkiye sağının Amerikancılığa bir kez daha tam teslimiyetini gözler önüne seriyor. Erdoğan iktidarı, Suriye’de İsrail’le yürüttüğü alan kapma yarışında emperyalist dengelere bağımlı hale gelirken, Trump’ın “orta yolu buluruz” çıkışı, dış politikada yönü belirleyen iradenin kimde olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Trump’ın açıkça dile getirdiği, Filistin halkına yönelik bir etnik temizlik planı olan “Gazze’nin boşaltılması” senaryosu karşısında Erdoğan’dan en ufak bir tepki gelmemesi, iktidarın İsrail ve ABD eksenli planlara ortaklık ettiğini gösteriyor. Dahası, iktidar medyası bu planı “hicret” kavramı üzerinden utanmazca meşrulaştırmaya çalışıyor.
Erdoğan yönetiminin dış politikasındaki tehlikeli yönelimlerin bir diğer halkası da, Alevi katliamlarıyla anılan HTŞ lideri Colani’nin Türkiye’de bir kez daha ağırlanacak olması. Lazkiye ve Tartus’ta Alevi halkına yönelik katliamların ardından bu ismin kırmızı halılarla karşılanması, mezhepçi işbirliklerinin ve suç ortaklıklarının açık bir göstergesi. Bu karanlık dış politika, iç siyasetteki mezhepçi uygulamalarla el birliği içinde ilerliyor. Katliamları protesto etmek isteyen Alevi kurumlarının eylemleri yasaklanıyor, haklı tepkileri ise bastırılmaya çalışılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti, anayasasında laik ve demokratik olduğunu yazmasına rağmen bugün Suriye’de selefi gruplarla işbirliği yapan, içeride ise Alevilere yönelik ayrımcı söylemlere göz yuman bir iktidar tarafından yönetiliyor. Suriye’de HTŞ ile işbirliği yapan, Türkiye’de ise Alevilere yönelik olumsuz dil ve tutumları göz ardı eden bir iktidar, milyonlarca Alevi yurttaşın eşit haklarını nasıl garanti edebilir? Suriye’de mezhepçilerin ellerindeki kan, bu katliamlara sessiz kalanlara ve destekleyenlere de bulaşır.
Erdoğan yönetimi, Ortadoğu’da laikliği ve halkların eşit, barış içinde bir arada yaşama iradesini tehdit eden mezhepçi bir politikada ilerliyor. Bu mezhepçi yönelim, içeride ve dışarıda barış için en büyük tehditlerden biri. Halkların barışını sağlamak, ancak bu karanlık politikaların terk edilmesiyle mümkün olabilir.
Alevi katliamının baş sorumlusu Colani’yi kırmızı halılarla karşılayanlar, Gazze’ye yönelik etnik temizlik planlarına sessiz kalanlar, Suriye’yi emperyalist pazarlık masalarının konusu haline getirenler şunu bilsin: Bizler bu kirli ittifaklara karşı halkların eşit ve özgür geleceği için mücadele edenlerin yanındayız. Emperyalizme ve mezhepçiliğe karşı Ortadoğu halklarının barışını ve kardeşliğini savunmaktan vazgeçmeyeceğiz.