28
Mar
Yönetememe krizine saplanmış, son yerel seçimlerde halk tarafından açıkça reddedilmiş, ne ekonomik ne de siyasal alanda topluma sunacak tek bir vaadi dahi kalmamış olan siyasi iktidar
Yönetememe krizine saplanmış, son yerel seçimlerde halk tarafından açıkça reddedilmiş, ne ekonomik ne de siyasal alanda topluma sunacak tek bir vaadi dahi kalmamış olan siyasi iktidar, çareyi baskı politikalarını tırmandırmakta ve en temel anayasal haklarını kullanan yurttaşları kriminalize etmekte aramaktadır. Ancak, iktidarın baskı ve zorla koltuğunu koruma çabası, ne yükselen toplumsal kabarışı bastırmaya ne de büyüyen hoşnutsuzluğu durdurmaya yetecektir.
Kürt halkının eşit demokratik ve siyasi haklarının tanınması doğrultusunda başlayan süreç, akamete uğratılmazsa olumludur. Biz en başından beri bu sürecin, iktidarın bir zorunluluğu sonucu olduğunu söyledik. Bugün yaşananlar da bir kez daha gösteriyor ki, iktidar köşeye sıkışmış ve meşruiyetini yitirmiştir.
Gençlik Mücadelenin Ateşleyici Gücü Olarak Sahneye Çıktı
Bu süreçte esas dinamizmi ise gençlik yaratıyor. İstanbul Üniversitesi’nde barikatları aşarak kararlılığıyla bir çıkış yapan gençlik; geçinemeyen, güvencesiz ve geleceksiz bırakılan bir kuşak olarak direnişin gözüpek öncüsü oldu. Örgütlü sosyalist gençlerin öncülüğünde başlayan bu eylemler, kısa sürede farklı siyasi eğilimlerden binlerce genci buluşturdu ve ortak bir mücadele zemini yarattı.
İktidar, gençliğin bu öncü rolünü gördüğü için yargı sopasını devreye soktu. Gençlik içinden birçok yoldaşımızı keyfi ve hukuksuz biçimde tutuklandı. Bunun amacı mücadele edenlere gözdağı vermek ve toplumu sindirmekti.
Tam tersine bu baskılar ne bizi ne de eylem alanlarını terk etmeyen binlerce genci yıldırabilir. Bizler, tutsak edilen yoldaşlarımızı alacak, mücadeleyi daha da büyüterek sürdürmeye devam edeceğiz. Bu nedenle eylemlere katılan kitlelerin motivasyonunu, yönelimini çok iyi değerlendirilmeli. Buradaki hegemonya mücadelesinin farkında olmalı ve üstümüze düşen yükü sırtlamalıyız. Fikirlerin birbiriyle açıkça çarpıştığı bu buluşma alanlarında deneyim kazanmak, örgütsüz kesimleri sosyalizm fikriyle tanıştırarak örgütlemek ve mücadelede birlikte yol yürümek görevimizdir.
Gençliğin Kararlı Mücadelesi CHP’nin Yönelimini Belirledi
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının hukuksuz ve keyfi bir biçimde tutuklanmasının ardından, gençliğin kitlesel ve kararlı mücadelesinin etkisiyle CHP yönetimi sokağa ve meydanlara çağrı yapabildi. Bunun sonucunda Saraçhane'nin, İstanbul halkı için bir irade ve demokrasi mevziisine dönüşmesi olumlu bir gelişmedir.
CHP’ye dönük kayyım atamaları, üyelerine yönelik soruşturmalar ve nihayet İmamoğlu’nun tutuklanması, onu sürecin çağrıcısı konumuna getirdi. Siyasi iktidarın baskının dozunu böylesine artırdığı bir dönemde, CHP’nin geri adım atacak bir manevra alanı kalmadı. Artık mesele yalnızca CHP’nin baskı görmesi değil, ülkede adil seçim işleyişinin devam edip etmeyeceği düzeyindedir.
Gösteri ve yürüyüş hakkına, seçme ve seçilme hakkına ve en temel anayasal haklarımıza yöneltilen bu saldırılar karşısında geri adım atmak mümkün değil. Süregiden eylemler meşruluğunu tam da buradan alıyor. Her geçen gün iktidarın toplumsal meşruiyetini daha da aşınıyor. Nitekim, geçtiğimiz pazar günü gerçekleştirilen ön seçimde Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı ilan edilmesine, yalnızca CHP üyeleri değil, yaklaşık 15 milyon yurttaşın katılım göstermesi bunun bir göstergesidir.
Gezi’den Bugüne Mücadele Sürüyor
Gezi Direnişi'nin üzerinden henüz 12 yıl geçmişken, bugün bir kez daha ülkenin dört bir yanında meydanlar dolup taşıyor. Gezi'nin belleğimizde bıraktığı izler sayesinde, bu iki süreci karşılaştırıyoruz. Atılan sloganlardan eylem biçimlerine, katılan kitlelerin çeşitliliğinden, ortak duygulara kadar benzerlikleri ve farklılıkları görüyoruz. Bu süreçte eylemleri belli bir canlılık düzeyinde tutmak ve sürekli hale getirmek imkanı elimizde.
Saraçhane’de ve ülkenin dört bir yanında yükselen irade, iktidarın İBB’ye kayyım atama girişiminin şimdilik önüne geçmiş durumda. Kitleler, Saraçhane Meydanı'nda sürdürülen mitingleri baskı ve zor yoluyla değil, bu kazanımını ilan ederek sona erdirdi.
İktidar baskıyla, şiddetle ve hukuksuzlukla saldırmaya devam etse de bugün toplumsal muhalefet meşruiyetin ve moral üstünlüğün sahibidir. Bize düşen görev, bu toplumsal kabarışın geriye düşmesine izin vermemek, mücadeleyi süreklileştirmek ve kitleselliğini yükseltmektir.
İl, ilçe, mahalle, kampüs, ve meydanlarda; boykot, miting, yürüyüş, forum gibi siyasal mücadele yöntemleriyle örgütlenmeli ve kararlılıkla yolumuza devam etmeliyiz.
Baskıya Ekonomik Yıkım Eşlik Ediyor
Öte yandan siyasi iktidarın demokrasi alanındaki baskıcı saldırganlığına derinleşen bir ekonomik yıkım eşlik ediyor. Siyasi iktidar, yalnızca irademize değil, soframıza da göz dikmiş durumda. İmamoğlu’na yönelik operasyonun hemen ardından, döviz kurunu dizginlemek için Merkez Bankası'nın sadece bir haftada 28 milyar dolar, yani 1 trilyon 64 milyar TL tutarında döviz satması, siyasi iktidarın panik kapılarak attığı adımlardan biri.
Bu tutar, emekliye binbir hesapla ancak verilen 1.000 TL’lik ikramiye zammı maliyetinin tam 44 katına denk geliyor. Siyasi iktidarın bu faturayı her zamanki gibi emekçilere, emeklilere kesmeye çalışacağı açık.
Halka reva görülen bu. Bir yandan demokratik haklarına saldırı, bir yandan yoksulluk ve açlığa mahkum bırakılmak. Fakat bu toplum, artık sadece kemerini değil, yumruğunu da sıkıyor. Emeğine ve iradesine uzanan ele karşı hesap sormaya hazırlanıyor.
Mücadele Bayrağını Yükseltiyoruz
Bu tablo karşısında bizler, çok yönlü mücadele bayrağını yükseltiyoruz.
> Milli gelire göre ücret mücadelesini,
> Kayyımların ilk icraatı olan kent lokantalarının kapatılmasına, çocukların bir öğün ücretsiz yemeğinin kaldırılmasına karşı kamu üretimiyle toplumsal refah mücadelesini,
> Tek adam rejimine karşı örgütlü demokrasi mücadelesini büyütmekte kararlıyız.