17
Tem
HTŞ vuruyor, İsrail genişliyor. Dürzi halkı saldırı altında.
Suriye'nin güneyindeki Süveyda kentinde Dürzi halkına yönelik büyük bir katliam tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bölgede yerel gruplar arasında başlayan gerilimi bir fırsat olarak kullanan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ve güdümündeki çeteler, başlattıkları saldırılarla Dürzi halkının varlığına, inancına ve kültürel kimliğine kastediyor.
Bu vahşet, Suriye'yi tektipleştirmeye çalışan zihniyetin Alevi halkından sonraki yeni ve kanlı adımıdır. HTŞ ve güdümündeki çeteler, Suriye'nin kadim çoğulculuğunu ve halkların bir arada yaşama zeminini ortadan kaldıracak tekçi bir rejim kurma niyetiyle hareket ediyor. Süveyda'da sergilenen şiddet, bu anlayışın Suriye’de barışçıl ve demokratik bir geleceğin inşasıyla uzlaşmaz doğasını bir kez daha kanıtlamıştır.
Bu gelişmeyi bahane eden İsrail, “Dürzi toplumunu koruma” gerekçesiyle bölgeye askeri müdahalede bulundu. Golan Tepelerindeki askeri mevzilerin güçlendirileceği ve Şam’daki HTŞ noktalarına yönelik kapsamlı operasyonların birkaç gün süreceği ilan edildi. İsrail Başbakanı, müdahalenin amacının “Güney Suriye’de silahtan arındırılmış bir bölge” kurmak olduğunu açıkladı. Tüm bunlar, İsrail’in bu süreci nüfuz alanını genişletmek ve bölgede yeni bir statüko oluşturmak için değerlendirdiğini açıkça ortaya koyuyor.
Düne kadar Esad'ı devirmek için kullanışlı bir araç olarak görülen, hatta Abraham Anlaşmaları çerçevesinde sisteme entegre edilmeye çalışılan HTŞ, Dürzi halkına yönelik gerçekleştirdiği saldırıyla kontrol altında tutulması gereken bir tehdide dönüştü. Böylece İsrail, hem dünün müttefikini hizaya çekme hem de kendi yayılmacı hedefleri için aradığı müdahale gerekçesini bulma fırsatını elde etti.
Bugün yaşananlar, Suriye sahasındaki çelişkili ve sürekli yeniden şekillenen ilişkiler ağının bir sonucudur. Şam’daki HTŞ yönetimi, bir yandan ABD ve Fransa arabuluculuğunda Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi ile masaya otururken, diğer yandan bu görüşmelerde arabuluculuk eden Amerikalı yetkilinin dayattığı “tek Suriye, tek hükümet, tek ordu” söyleminden cesaret alarak Süveyda’ya saldırdı. Bu saldırganlık aynı zamanda kendi tekçi rejimine biat etmeyecek tüm halklara yönelik kanlı bir gözdağıdır. Fırat’ın doğusunda aynı dayatmaya karşı çıkan ve Suriye’de çoğulcu, demokratik bir gelecek inşasında ısrarcı olan Kürt halkının bu gözdağının muhatabı olduğu açıktır.
Emperyalist müdahaleciliğin teşhirini yapmak adına bölgede yaşayan halkların geleceklerini belirleme mücadelesi ihmal edilebilir bir ayrıntı olarak görülemez. Yaşanan çok boyutlu süreç bunun göstergesidir. Magazinel bilgi ve yorumlarla bölge halklarının haklı mücadelelerini olumsuz yönde etiketlemek için fırsat kollamak kısa vadede bile kimseye fayda sağlamaz. Emperyalist saldırganlığa karşı mücadele ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkemiz ile hiçbir zaman çelişmedi. Programla ve sınanmış ilkelerle hareket etmek de yük olarak değil devrimci siyasetin gereği olarak benimsenmek zorundadır.
Bugünlerde hız kazanan ücretlere ara zam mücadelemiz partimizin her hafta yeniden ve yeniden politik emek harcamasıyla güçlenmeye devam ediyor. Politik emek harcanmaksızın yürütüldüğü iddia edilen mücadeleler sınıf mücadelesi değil suya yazılan yazılardır. Yenilgi yılları içerisinde gelişen laf olarak sınıf mücadelesi yürütme eğilimi bugün iktisadi ve siyasi alanda örgütsüzlüğün en ağır sonuçlarıyla herkesi başbaşa bıraktı. Sınıfın ve halkların emperyalizme, kapitalizme ve somut olarak bugünkü rejime karşı bütüncül mücadele yürütmesinin önünde hiçbir engel yoktur. Bu yoldan yürümenin sorumluluğunu taşımaya ve emek vermeye devam etmeliyiz.Suriye halklarının kaderi ne Siyonist yayılmacılığa ne de HTŞ ve bağlı çetelerin insafına bırakılamaz. Tek çözüm, bu topraklarda yaşayan tüm halkların kendi ortak iradesi ve mücadelesindedir. Kalıcı barış ve istikrar; ancak tüm kimliklerin ve inançların bir arada, özgürce ve eşitçe yaşayacağı demokratik bir geleceğin inşası ile mümkündür.
Bu topraklarda farklı kimliklere, inançlara ve halklara yönelen her türlü saldırganlığın karşısında, halkların kardeşliğini ve bir arada özgürce yaşama iradesini savunmaktan vazgeçmeyeceğiz.